2 Aralık 2010 Perşembe

Alık Alık

Bu ne kabalık
Bu ne kalabalık
İğne atsan yere düşmez
Nasıl düşsün bu alemde
Herkes yem derdinde
İğnenin ucunu ekmek sanıp
Kapıverir havada bir alabalık

24 Kasım 2010 Çarşamba

HİÇ SIKINTILARI

Çocukken hani
Hatırlar mısın hep o içinde duyduğun
Sonsuz huzur halini
Sebep aramazdın
Neden arayasın ki
Henüz öğrenmemiştin
Durduk yere
Kendi kendinin
İçini sıkma kabiliyetini


Gelecek müfredatında da yoktu halbuki.
Nefes alma boşlukları
Doldurulmaya hazırken beyninin
Gereksiz bir, gereksiz iki, gereksiz iki a, gereksiz iki a i...
Konu çoktu düşünme, hissetme birimlerini felçleştirmeye yetecek
Her şeye rağmen
İnsaflıydı yapılacaklar döngüsü cadısı
"İçini sıkan tırışkadan sebep bul"
Maddesinden yoksundu kurallar kitabı
Gel zaman git zaman
O kadar toz yuttun ki sayfalardan
Aklında bir toz tanesi boşluğu kalmadı
Öbek öbek
Gitti kalbinde topaklandı
Kazanmak istiyorsan
Daha çok toz yutman gerek
Bu dünyanın galibi,
Tozlar kapladı kalbini.

İçinde eskilerden bir eksiklik duyarsan
Bil ki
İyi bir öğrenci oldun
İtaat ettin, sürüklediler seni
"Bir yerde" sanırken kendini
Kayboldun.
Çöplük beynin artık düşünemezken
Yine o sızıyı duydun
Huzur da neydi,
Nasıl hissettirirdi
Çoktan unuttun.
Bir başka alemde
Tüm tozlarından arınmak üzere
(H)iç sıkıntılarınla
Varlığını uyuşturdun...

2 Kasım 2010 Salı

ben sana hayran sen cama tırman

 Evet, işte ilham verici anlardan biri... Yapmanız gereken bin tane iş olması ve sizin, "bunları yapmak dışında bir şey yapayım da ne olursa olsun" şeklindeki enteresan hissiyatla harekete geçmeniz. Finaline çalışmaktansa, hayatında daha önce hiç denememiş olduğu "börek yapmak" eylemini gerçekleştiren çok sevgili bir arkadaşım da bu ilham verici durumun marjinal örnekleri arasında yerini koruyor.

  Efenim, bildiğiniz üzre geçen gün haloviin idi. Nereden bildiğimiz üzre demeyin, facebookunuzu süsleyen hortlak profilleri size bu günün anlam ve önemini illa ki hatırlatmıştır. (Kimseyi eleştirmiyorum, bence gayet eğlencelik bir durum- ben de vampir olması gereken ama daha çok koca dayağı yemiş kadını andıran tipimle objektiflere ebik gübük poz yapıp gülmedim değil) İşte söylemiş bulundum, o şekilde bir ucube oldum ben de haloviinde. Ama komik olan ucubeliğim değil, sonraki olaylar silsilesi oldu.
Evet beni izlemeye devam edin (da dan dan da daan-doğru ritmi yakalayana bedava çiklet)

  Şimdi biricik sosyal paylaşım platformlarında da gördüğünüz üzre insanlar haloviin gecesi kostümlerini giyinip, makyajlarını yapıp öbek öbek arkadaş grupları şeklinde partilerde arz-ı endam etmişler. Ben de kafamda şu şekilde bir düşünce baloncuğu bulunduruyordum: "Eh, şimdi Avrupa'dayken ((Avrupaa -oo- çok müthiş memleket /bakınız: "Bn avrupadaykeen (sanki uzaya gitmiş gelmiş) asafafafadsaf (Orhan Veli'yi hatırlatırcasına, anlatamıyorum(!)...)..")) evet parantezden çıkmışken devam edelim..; şimdi Avrupa'dayken haloween ortamını bir solumak lazım, kaç kere yapabileceğiz bunu vs." şeklindeki ne kadar mantıklı olduğunu pek sorgulamadığım bir akıl fikir halinde idim. Bu arada bazen bazı şeyleri sorgulamaya üşeniyorum... (da dan dan da dan- confessions on a dance floor)

  Her neyse sadetten uzaklaşmayalım (Bu arada ne komik- hatırladım da kompozisyon sınavlarında konu dışında çıkınca puan kırılırdı. E yazarken ilham geldi belki başka konulara da el atmak istedim, nedir itirazınız? // bakınız: "Toplumun sesi Nagehan..") Yani demek istediğim şu ki, ben de arkadaş öbeğimle haloviin atmosferine girip neşeli dakikalar geçireyim dedim. Arkadaş öbeğime dahil bulunan ve odamı paylaştığım öbeğin en önemli halkası, ders çalışması gerektiği şeklindeki acı gerçeklikle bu heyecanlı planımı reddetmek zorunda kaldı. Öbekte yer alması muhtemel olan birkaç kişiden de üşengeçlik vs. şeklindeki hallerle destek göremeyince, yeni bir düşünce baloncuğu pıtlayıverdi: "Bana ne ben de kendim giderim, hıh..." Gideceğim mekanda zaten beni bekleyen başka arkadaşlarımın olacak olması da fikrimi beğenmeme (dönüşlü eylem- fiili yapan kişi fiilden etkilendi / özne kendi çalıp kendi oynuyor) sebep oldu. Gaza gelen özne (bendeniz) oda arkadaşımın ince makyaj çalışması ile artık haloviine hazırdı. Daha önce de belirttiğim gibi özne biraz acıların vampirini andırıyordu, her an mor çatıya sığınabilirdi.

  Yola çıkan özne, çok zeki olduğu için yağmur yağmamasına rağmen yanına bir şemsiye aldı çünkü şemsiyeyi açıp enteresan bakışlara karşı siper ederse partinin yapıldığı mekana gidene kadar güvende olabilirdi. (tırsak vampir)  Bu arada öznenin makyajını yapan oda arkadaşı da özneden aşağı kalır bir zekada değildi. Özneye; tek gideceği için yıllar önce aldığı NATO markalı biber gazını ödünç vermeyi ihmal etmedi ve ürünü test etmek için odaya bir fıs sıktı- fıstan etkilenen vampir ve çevrede bulunan vatandaşlar zor anlar yaşadı. Vampir artık bağışıklık kazandığı biber gazı (Varşova'da bir barda gayet mutlu dakikalar geçirirken birden insanı ölürcesine öksürten o hissiyatla birkaç ay önce tanışmıştı aslında) ve siper ettiği kırmızı-sarı-mavi-yeşil renklerde bir vampire hiç de yakışmayan şemsiyesiyle, kapanmak üzere olan metro hattına doğru seri adımlarla yürümeye başladı. Yürüdüğü bölge Lizbon'un sosyetik sayılabilecek nezih yerlerinden biri idi o yüzden etrafındakiler ona "Biz bu gece evde burjuva kostümlerimizle şarap içiyoruz bebeğim sen neden böyle atraksiyon yaptın." dercesine bakıyorlardı. (Bakışlar ayrıca Portekizce söylüyordu bunu ama ben anladım size direkt Türkçesini yazdım tabii)

 Yazı çok uzun olmaya başladı, beni afakanlar bastı.

  Neyse baylar bayanlar, vampir metroya ulaştı aferin ona. Metroyla ulaşmak istediği durağa vardığında burjuva kesimden biraz çıkmıştı ve halovinci başka insan evlatlarıyla karşılaştı, bu durum onu rahatlatmıştı. Metroda çeşitli portekizce iletişim kurma çabaları (laf atma demeyelim, avrupalı bunlar!) ile karşılaşan vampir "cahilliğin gözü kör olsun" şeklindeki düşünce balonuna, "no fala porçugiiiz (ben bilmemek portekizcee)" konuşma baloncuğu ile destek çıktı. Bir ara şemsiyesini enteresan bakışlara (bu bakışlardan anlamıştı ki- bu ülkede haloviin çok da kutlanan bir şey değildi) siper eden vampir, etrafındaki diğer ucubelerden cesaret alınca aslında bu durumun eğlenceli olduğunu fark etti. Çünkü vampir olan oydu, insanlar ondan korkuyordu aslında. O da insanlardan. Bu ikinci kısım böyle olmamalı dedi ve bu çelişkiye son vererek şemsiyesini kapatıp(ayrıca şemsiye önünü kapattığı için birkaç kere düşme tehlikesi geçirmişti), e ne var yani sizin canınız hiç mi arada böyle eğlenmek istemiyor ne ahmaksınız şeklindeki hissiyatla keyifli bir şekilde mekana doğru giden yolu yürümeye başladı. Bu sırada yolda karşılaştığı hortlak gelin konseptli vatandaşı beğendi. Nedense, insanlar vampirle tanışmaya çok meraklıydılar ben de o kılık içinde daha bir sıcakkanlıydım. Yolda benim gibi erasmus öğrencileriyle tanışıp kısa sürede öcü kankalar yaptım. Bu arada gecenin en korkunç karakteri; kostümlü halovincilerden ziyade, gitmek istediğim yere yürüyerek kaç dakikada gidebileceğimi sorduğum normal görönümlü gençti. Bana 10 dakikada ordasın dedi. (Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm- hem de epey hızlı- yaklaşık 40 dakika sürdü) Yolda kaldırımda gördüğüm zenci tayfasından bir ara tırsmak sebebiyle kaldırımdan yürümeyi bırakıp bir ara yola yakın yürüme teşebbüsünde bulunayım dedim. Çok yakınımdan geçen arabadaki bir grup halovinci, gecenin anlam ve önemine uygun olacağını düşündüler sanırım ki; bana hep bir ağızdan bir anda "BÖÖÖ" diye bağırdılar. O anda ufak bir sıçrayışta bulundum sonra zencilerin aslında o kadar da kötü olmadığına karar verip kaldırımdan yürümeye devam ettim, haklıydım; bana kibar bir şekilde gülümseyip devam ettiler.

  "Gossip" şeklindeki tabelayı gördüğümde karaya ulaşan kaptan kılığındaydım artık. Kapının önünde bekleyen kalabalıkta kostümsüz olanlar; "neden kostüm giymedim yaa", kostümlü olanlar da "ya insanların yarısı normal gelmiş ben de mi öyle gelseydim yaa" şeklindeki bakışlara sahipti. Ben halimden memnundum. Vampirimsi halimle güvenliklere gülümseyip içeri girdim. İçeride arkadaşlarımı buldum. Ama bir arkadaşımı her 20 dakikada bir attığı, "şu an kolonun oraya çıkmış 3 tane dans eden kız var oradayım", "şu an 5 kız oldular ordayım", "tuvaletin ordayım", "şu an dans pistinin tam ortasındayım" şeklindeki çabalarına rağmen ancak 3 saat sonra bulabilmem de ayrı bir başarıydı.Müzik güzel olsa, çok sevdiğim bir eylem olan dans etmeyi layıkıyla yerine getirebileceğim halde; aynı şekilde gidip gelen uptıskıftıs ritimleri yüzünden ancak manasız bir sallanma aktivitesinde bulunabildim. Arada bir güzel olduğunu düşündüğüm ve insanda ya neden sürekli böyle güzel çalmıyor ki bu dj şeklinde esrarengiz bir fikir uyandıran (gerçekten anlamıyorum- manasız hareketler kareografisinde kendimizi geliştirelim diye mi bunu yapıyorlar) birkaç şarkıda dans etmeyi başardım, mutlu oldum. Mekanın tuvaletinde 30 dakika bekleyerek enler listeme yeni bir şey ekledim. Bu arada tuvalet sırasında insanlarla kanka oldum, birkaçı bu süre zarfında Türkçe öğrendi. Bu arada dönünce yetkili kişilerden plaket falan isteyeceğim, ülkemizi; develerle gezip erkeklerin 3 kadınla evlendiği bir dünya şeklinde sanan bazı tiplere böyle olmadığımızı anlatmaya çalışıyorum kimi zaman. Bir de bilmeyen varsa Atatürk'ten bahsediyorum.

  Halovin diyorduk nerelere geldik (-5 puan / konu dışına çıktın böö sana) İşte bir halovin de böyle geçti sevgili dostlar. Sonra ne mi oldu?
Parti kabak tadı vermeye başlayınca balkabağına dönüşüp evin yolunu tuttum,
bir gün anneanne olunca torunlarıma anlatacak bir masalda bulundum,
her şey güzel, komikti kan tutan vampirler diyarında
aynıydı gülümseme, dudağından kan damlasa da
bir geceliğine hissettiğimi duydum, gördüğümü unuttum
duma duma dum!





masum köylü-karşı komşu vitor


24 Ekim 2010 Pazar

bençokkalmayacağımyazıkalır

  Öyle bence. Nasıl desem... İşte nasıl desem de desem diye buradan bir şeyler diyeceğim artık. Yazmak güzel, e başlangıç yapmak da. O yüzden ekstra güzel olduğunu düşündüğüm bir şey yapıyorum kendimce şu anda, o zaman ne mutlu bana.

  Ben kafiyeleri severim bu arada. O yüzden yazı namına; denemesinden şiire deneysel şeyler okuyabilirsin hoşuna giderse burada. (Tamam kafiyelere daha fazla şaklabanlık yaptırmayalım)

  Ne yeri ne zamanıydı aslında (yalancı aslındalar kandırır hep, gerçekten asıl o mu yoksa bahanen kılık mı değiştiriyor dikkatli olmak lazım). Aslının aslında kusursuz andı yaşamak için. Yeri ve zamanında yaşayacağını yaşamış birini tanımadım. Her gün aldığı oksijenin tam verimli hakkını veren de pek az. Düşünmek de güzel ama action değeri taşımak lazım gerek bir yandan. (Bu arada Türkçeyi seviyorum ama karışık bir çiçek buketi de sade papatyalar kadar güzel olabiliyor) Yaşama gazı vermek profesyonel meslek haline gelmiş, kişisel gelişimciler vs. bunun için var. Bence kıymetliler de. Şimdi ben burada üç beş laf ederim belki onlarınkine benzeyebilir bazen. Hey eğlenelim, çalışalım, başaralım, en iyi, en süper insan olalım!(!) Falan fişman... Ama ne dersem diyeyim, benim hoşuma gidiyor var olmak. Hoşuma giden aktiviteleri sevdiğim insanlarla beraber yapmak isterim. O yüzden burada söyleyeceklerim olsa olsa kafan rahat, ruhun hoşnut, inandığını yaşayan, kendini çöpe atmayan bir halden ibaret olur. Take it easy...

  Parlayıp sönen ışıklardan ibaret biz, parlıyorken alabildiğine parlasak en güzeli bence. Aynalarla dolu şu alemde, ne kadar parlarsan o kadar uzağa yansır gidersin...

  Benim çok güzel bir ışığım vardı rengarenk. Söndü bir anda.
  Ama o kadar aydınlattı ki beni zamanında, ben onun yerine de ışık vermezsem küser bana
  Gittiği sonsuz ışık diyarında

  Yan yanaydı cümleler de, alt alta daha yakıştılar birbirlerine.

  İşte benim böyle güçlü bir ışığa ışığını taşıma sözüm var. O yüzden hayatımı yaşamanın yanında, üç beş karalarım arada burada. İyi gelir yazmak strese, ayolbirdakikavaktimyokçuluğa.

  Işık ölünce şöyle hissetmiştim ben:

Ölüm
Sevdiklerimiz kadar yakın bize
En yaşamaklı anda bile
Gözü üzerimizde

Ölüm
Kaçınılmaz sonum
Adım adım
Ölüm kalım

Sevgili ölüm
Senden korkumuz
Bilinmezliktendir.
Sana dair,
Bilebildiğimiz kabiliyet;
Ürkütücü, kara kapağından ibaret
Ardındaki gizi tanımıyoruz
Bu yüzden yaklaşamıyor sana
İnsan ve beraberinde cesaret
Ama sen her bir haneye
Geleceksin nihayet
Kara kapağın altındaki her şey
Bu alemden rivayet

Salkım salkım
Ölüm taneleleri
Hayat ağacından
Düşer toprağına
Şimdi yine
Başladığı noktada.
Misafiri oldukları sarmaşıklar
Bilmezler ki;
Taneleri, hangi maceralara atılacaklar
Toprakta gizli
Tüm cevaplar.

Ölüm
Arkam
Sağım
Solum
Sobe!...

 Tamam ben hep bu kadar böyle hüzünlü değilim. Neşeliyimdir normalde. Ama neşeli olmam, ölümü bilmemden ötürü. Sayıları çok iyi öğrendim, o yüzden harika dört işlem yaparım. Sayıları öğrenme süreci biraz acıtmış olsa da (birazdan fazla acıtıyor aslında) dört işlemi yapabilmek güzel.

 Burada kuşlar erken ötmeye başlıyor, hala uyanıksan garip hissettiriyorlar. Uyuyayım ben biraz.

 O zaman merhaba, bir de görüşmek üzere.
 Herkese güzel yaşamalar...