24 Ekim 2010 Pazar

bençokkalmayacağımyazıkalır

  Öyle bence. Nasıl desem... İşte nasıl desem de desem diye buradan bir şeyler diyeceğim artık. Yazmak güzel, e başlangıç yapmak da. O yüzden ekstra güzel olduğunu düşündüğüm bir şey yapıyorum kendimce şu anda, o zaman ne mutlu bana.

  Ben kafiyeleri severim bu arada. O yüzden yazı namına; denemesinden şiire deneysel şeyler okuyabilirsin hoşuna giderse burada. (Tamam kafiyelere daha fazla şaklabanlık yaptırmayalım)

  Ne yeri ne zamanıydı aslında (yalancı aslındalar kandırır hep, gerçekten asıl o mu yoksa bahanen kılık mı değiştiriyor dikkatli olmak lazım). Aslının aslında kusursuz andı yaşamak için. Yeri ve zamanında yaşayacağını yaşamış birini tanımadım. Her gün aldığı oksijenin tam verimli hakkını veren de pek az. Düşünmek de güzel ama action değeri taşımak lazım gerek bir yandan. (Bu arada Türkçeyi seviyorum ama karışık bir çiçek buketi de sade papatyalar kadar güzel olabiliyor) Yaşama gazı vermek profesyonel meslek haline gelmiş, kişisel gelişimciler vs. bunun için var. Bence kıymetliler de. Şimdi ben burada üç beş laf ederim belki onlarınkine benzeyebilir bazen. Hey eğlenelim, çalışalım, başaralım, en iyi, en süper insan olalım!(!) Falan fişman... Ama ne dersem diyeyim, benim hoşuma gidiyor var olmak. Hoşuma giden aktiviteleri sevdiğim insanlarla beraber yapmak isterim. O yüzden burada söyleyeceklerim olsa olsa kafan rahat, ruhun hoşnut, inandığını yaşayan, kendini çöpe atmayan bir halden ibaret olur. Take it easy...

  Parlayıp sönen ışıklardan ibaret biz, parlıyorken alabildiğine parlasak en güzeli bence. Aynalarla dolu şu alemde, ne kadar parlarsan o kadar uzağa yansır gidersin...

  Benim çok güzel bir ışığım vardı rengarenk. Söndü bir anda.
  Ama o kadar aydınlattı ki beni zamanında, ben onun yerine de ışık vermezsem küser bana
  Gittiği sonsuz ışık diyarında

  Yan yanaydı cümleler de, alt alta daha yakıştılar birbirlerine.

  İşte benim böyle güçlü bir ışığa ışığını taşıma sözüm var. O yüzden hayatımı yaşamanın yanında, üç beş karalarım arada burada. İyi gelir yazmak strese, ayolbirdakikavaktimyokçuluğa.

  Işık ölünce şöyle hissetmiştim ben:

Ölüm
Sevdiklerimiz kadar yakın bize
En yaşamaklı anda bile
Gözü üzerimizde

Ölüm
Kaçınılmaz sonum
Adım adım
Ölüm kalım

Sevgili ölüm
Senden korkumuz
Bilinmezliktendir.
Sana dair,
Bilebildiğimiz kabiliyet;
Ürkütücü, kara kapağından ibaret
Ardındaki gizi tanımıyoruz
Bu yüzden yaklaşamıyor sana
İnsan ve beraberinde cesaret
Ama sen her bir haneye
Geleceksin nihayet
Kara kapağın altındaki her şey
Bu alemden rivayet

Salkım salkım
Ölüm taneleleri
Hayat ağacından
Düşer toprağına
Şimdi yine
Başladığı noktada.
Misafiri oldukları sarmaşıklar
Bilmezler ki;
Taneleri, hangi maceralara atılacaklar
Toprakta gizli
Tüm cevaplar.

Ölüm
Arkam
Sağım
Solum
Sobe!...

 Tamam ben hep bu kadar böyle hüzünlü değilim. Neşeliyimdir normalde. Ama neşeli olmam, ölümü bilmemden ötürü. Sayıları çok iyi öğrendim, o yüzden harika dört işlem yaparım. Sayıları öğrenme süreci biraz acıtmış olsa da (birazdan fazla acıtıyor aslında) dört işlemi yapabilmek güzel.

 Burada kuşlar erken ötmeye başlıyor, hala uyanıksan garip hissettiriyorlar. Uyuyayım ben biraz.

 O zaman merhaba, bir de görüşmek üzere.
 Herkese güzel yaşamalar...